banner33

Prof.Dr.ANIL ÇEÇEN : “ ANKARA BAŞTA BASIN OLMAK ÜZERE BİRÇOK ALANDA MAHRUMİYET YAŞAMIŞTIR “

* Ankara, İstanbul ile Kudüs arasında sıkışıp kaldı. Düşünebiliyor musunuz, Ankara dünyanın basını olmayan tek Başkenti, buna bir çözüm yolu bulmak lazım. * Ankara yüzyılların başkenti olan İstanbul’a karşı daha güçlü bir konuma erişmiş ve bu aşamadan sonra da daha bağımsız olarak hareket edebilme olanaklarına kavuşmuştur. Kuvayı Milliye’nin başkenti olan Ankara , savaş sonrası dönemde yeni Türk devletinin merkezi olarak, devlet örgütlenmesiyle beraber büyüme şansını elde etmiştir. Ancak… 

21 Aralık 2020 06:40
Prof.Dr.ANIL ÇEÇEN : “ ANKARA BAŞTA BASIN OLMAK ÜZERE BİRÇOK ALANDA MAHRUMİYET YAŞAMIŞTIR “

* Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş yıllarından başlayarak Ankara ve İstanbul basınları arasında bir çekişme tırmanarak devam etmiştir. Atatürk döneminde gizli gizli sürdürülen bu gerginlik, ikinci dünya savaşı sonrasında iyice ortaya çıkmış ve iki büyük kent arasındaki önderlik mücadelesi zirve yapmıştır.

    Dünyanın basını olmayan tek başkenti Ankara’dır.

Emperyalizmin Türkiye’nin başkentini ortadan kaldırma sürecinde Ankara basınsız bırakılmıştır. Ulusal kurtuluş savaşının yönetildiği merkez olan Ankara daha sonraları devletin kurulması ve anayasal düzene geçilmesinden sonra Türkiye Cumhuriyetinin resmi başkenti olarak ilan edilmiştir. Atatürk’ün Sivas kongresinden sonra gelişi sonrasında bu kent Türk Ulusunun hem yaşam hem de yönetim merkezi konumuna gelmiştir. Atatürk, Türk devletini kurarken önceliği ulusal basına vermiş ve bu doğrultuda ilk oluşturduğu kamu kuruluşları arasında basın yayın genel müdürlüğü ile Anadolu Ajansına yer vermiştir. Böylesine kuruluşlara öncelik tanıyarak ulusal çizgide bir Türk basınının bu kentte olmasına giden yolu açmak istemiştir. Devlet desteği ile basın alanında iki kamu kurumunun çalışmaya başlaması üzerine Ankara’da ilk gazeteler yayınlanmaya başlamıştır. Devleti kuran Cumhuriyet Halk Partisinin resmi yayın organı olan ULUS Başkent Ankara’da ilk yayına geçen günlük gazete olmuştur. Atatürk’ün öncülüğünde ulusal basın başkent Ankara‘da çalışmalarına başlarken her geçen gün yeni yayın organlarının devreye girmesiyle bir büyüme ve gelişme dönemi yaşanmıştır. Atatürk’ün yakın arkadaşlarının öncülüğünde örgütlenen yeni yayın organları, genç başkentin diğer çağdaş devlet merkezlerine benzer bir entelektüel yaşam düzenine kavuşmasını sağlamışlar, gazetelerde görev yapan yazar ve gazetecilerin sayılarının artmasıyla da Ankara’da ciddi bir düşünce ortamı oluşmağa başlamıştır. Bir kenti gerçek anlamda başkent yapan entellektüel ortamın oluşmağa başlamasıyla beraber Ankara yüzyılların başkenti olan İstanbul’a karşı daha güçlü bir konuma erişmiş ve bu aşamadan sonra da daha bağımsız olarak hareket edebilme olanaklarına kavuşmuştur.Kuvayı Milliye’nin başkenti olan Ankara , savaş sonrası dönemde yeni Türk devletinin merkezi olarak ,. devlet örgütlenmesiyle beraber büyüme şansını elde etmiştir. Devlet organlarının birbiri ardı sıra kurulması, bakanlıkların kısa zamanda örgütlenmesi üzerine Ankara kısa bir süre içerisinde gerçek bir başkent olarak hareket etmeğe başlamış ve bu aşamadan sonra da Kentte yaşayan bir entelijansiya, başkent basını aracılığı ile tarih sahnesine çıkmıştır. .. Savaş sonrası dönemde devletin kuruluşuna öncelik verilirken, ilan edilen cumhuriyet rejiminin halk kitlelerine mal edilmesine de öncelik verilmeğe çalışılmıştır. Cumhuriyetin ilk yılları böylesine bir çaba ile geçerken, sonraki yıllarda artık Ankara’da yeni kurulan fakülteler ve Ankara Üniversitesi ile beraber de kentte okuyan ve yazan insan nüfusu hızla artmıştır. Kentin bir üniversite merkezi dönüşmesi üzerine, Ankara basınınızdaki kalitenin yükselmeğe başlamadığı ve okuyan kimseler arasından öne çıkan gazeteci ve yazarlar, cumhuriyetin fikir ordularını oluşturarak başkent basını aracılığı ile Türk ulusuna seslenmeğe başlamışlardır. Yeni devlet kendi ulusunu yaratırken, başkent aydınları önde gelen bir misyon üstlenerek,

Anadolu’ya açılmışlardır. Bazı idealist iş adamlarının yeni gazete projelerine girişmesiyle, halka açılan pencere sayısı artmış ve buralardan cumhuriyet aydınları kamuoyuna seslenerek, halk kitlelerini uyanmağa ve çok çalışmağa yönlendirmişlerdir. Çağdaş demokrasilerde dördüncü güç olarak devleti ve hükümetleri denetleyen basının gücü hissedilmeğe başlayınca, Türk devletinin sağlam ellerde ve doğru çizgilerde örgütlenmesi şansı yakalanabilmiştir. İdealist bir kadronun öncülüğünde yürütülen cumhuriyet savaşı, kazanılırken başkent Ankara’da yayınlanan basın organlarının önde gelen rolleri olmuştur. Cumhuriyetin öncü basın kuşağı Ankara’da yetişmiş, Ankaralı gazeteciler Türkiye Cumhuriyetinin Türk halkı ve kamuoyu ile bütünleşmesi doğrultusunda son derece özverili bir mücadele içinde olmuşlardır. Bir anlamda Kuvayı milliye mücadelesi, savaş sonrası dönemde başkent Ankara’da oluşturulan cumhuriyet basınının öncülüğünde çağdaş bir Türkiye yaratmak doğrultusunda sürdürülmüştür. Bu çerçevede cumhuriyet döneminin öncü basın kuşağının Ankara’da yetiştiği söylenebilir. Sevr Antlaşmasının imzalanmasından sonra eski başkent İstanbul teslim olduğu için ,bu kentteki İstanbul basını zaman içerisinde İngiliz işgalinin etkisiyle tam bir Bizans basınına dönüşerek , Avrupa Hıristiyanlığının etkisiyle Anadolu’daki Kuvayı Milliye mücadelesini küçümsemiş tir .Tam bir teslimiyetçilik içinde ulusal kurtuluş savaşının önderi olan Atatürk’ü çapulcu ilan etmişler ve Müslüman Türk halkının verdiği tarihsel var olma savaşını gözden düşürmek için her yolu denemişlerdir. Çok haksız ve gerçeklere aykırı düşen bir çizgide yayınlarını sürdüren Babıali basını, yabancı sermayenin kölesi olarak teslimiyet çizgisine sürüklenmiş, daha sonra da batı emperyalizminin Truva atı konumunda davranarak Türk halkını teslimiyetçiliğe ikna etmek doğrultusunda yayınlarını sürdürmüştür. İstanbul’daki mütareke basınının teslimiyetçi çizgisinden rahatsız olan birçok gazeteci Ankara’ya gelerek, başkentte çağdaş Türk basınının oluşumuna katkıda bulunmağa çalışmışlardır. Bu nedenle, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş yıllarından başlayarak Ankara ve İstanbul basınları arasında bir çekişme tırmanarak devam etmiştir . Atatürk döneminde gizli gizli sürdürülen bu gerginlik ,ikinci dünya savaşı sonrasında iyice ortaya çıkmış ve iki büyük kent arasındaki önderlik mücadelesi basın organlarının sayfalarında sürdürülmüştür . Savaş yıllarının zor günlerinde öne çıkarılmayan bu gerginliğin daha sonra sermaye çevrelerinin baskıları ile tırmandırıldığı görülmektedir . Yirminci yüzyılın ikinci yarısına kadar süren bu çekişme, teknolojideki yeniliğin Türkiye’ye gelmesi ve yabancı sermayenin teknolojik üstünlük üzerinden İstanbul basınını ele geçirmesi üzerine , başkent Ankara basınının geride kalmasına neden olmuştur . Teknolojik üstünlüğü ele geçiren İstanbul basını hızla ulusal basın konumuna yükselerek, güçlü sermaye desteği ile oluşturduğu dağıtım şebekeleriyle bütün yurda yayılarak başkent Ankara basınını devre dışı bırakmıştır . Ankara basında patron konumunda olan gazetecilerin büyük işadamı olamamaları nedeniyle, zaman içinde üstünlük bütünüyle İstanbul basınına geçmiş, başkent Ankara’da yayınlanmakta olan otuzu aşkın günlük yayın organı, kısa bir süre içinde resmi ilan gazetesine dönüşmüştür . İstanbul gazetelerinde patronluk el değiştirirken, gazeteci kökenli gazete sahipleri geri çekilmişler, onların yerini ise işadamlığından gelen holding patronları almıştır. Böylece Türkiye’de gazetecilik bir kamu hizmeti olmaktan çıkarak zaman içerisinde bir iş sektörüne dönüşmüştür. Özel sektörün büyümesine paralel değişiklikler basın alanında da gündeme gelmiş ve sermaye gruplarına bağımlı bir yapıda yeni yayın organları çıkartılmağa başlanmıştır. Böylesine bir süreç içerisinde Ankara basını iyice geri kalarak yarıştan çekilmiş ve başkent Ankara dünyanın tek basınsız devlet merkezi konumuna düşürülmüştür . Böylesine bir olumsuz durumun ortaya çıkmasında ,Ankara’da gazete çıkaran patronların küçük işadamı olarak kalmalarının önemli payı vardır . Gazetelere verilen resmi ilan gelirleriyle geçinen ve bu kaynakları aile fertlerine gayrimenkul almakla zaman geçiren küçük patronların Ankara basınının tasfiye sürecinde çok büyük sorumlulukları vardır . Yanlış adamların seçilmesi ve küçük işadamları aracılığı ile besleme basın yaratma girişimleri Ankara basınının çöküşünde çok etkili olmuştur .Özel sektörün yarışmacı zihniyeti ile İstanbul basını ile rekabete girişmeyen küçük patronlar başkent basınını n çökertilmesine aracı olmuşlardır . Okur yazarlıktan gelen kişiler ya da şair ruhlu gazete sahipleri , özel sektörün gerektirdiği iş adamlığına soyunamayınca , Ankara gazeteleri geride kalmışlardır . Resmi ilan gelirleriyle iş hanları alanlar ya da çocukları ile sevgililerine ev ve araba almaktan başka birşey düşünmeyen küçük patronlar başkentin gazetelerinin teker teker çöküşüne giden yolu aç mışlardır . Ankara gazeteleri gerçek anlamda işadamı patronlara sahip olamadıkları için teker teker yayın hayatından çekilmişler ve sonunda başkent basınsız kalmıştır . Ulus meydanının arkasında Rüzgarlı sokak bir dönemler otuzdan fazla günlük gazetenin yayınlandığı bir basın merkezi iken ,sonraki dönemde bu görünümünden hızla uzaklaşmış ve inşaat sektörünün bina ve mağazaları ele geçirdiği yeni bir görünüme sürüklenmiştir .

               Babıaliye karşı Kuvayı Milliye Ankara’sının oluşturduğu Rüzgarlı Sokak basını yirminci yüzyılın ortalarında tümüyle tasfiye edilmiştir . Ankara’nın basınsız kalış süreci, Atatürk’ün gazetesinin kapatılmasıyla başlamıştır . Bu gazeteden yetişmiş olan bir lise mezunu gazeteci daha sonraları İngiltere ve Amerika’ya gidip geldikten sonra , Atatürk’ün partisine genel sekreter olunca ilk yaptığı iş içinden çıktığı ULUS gazetesini kapatmak olmuştur .Atatürk’ün gazetesinin kapatılması , Atatürk’ün başkentinin basınsız kalışının ilk adımı olmuştur ve batı emperyalizmi böylesine bir süreci dıştan destekleyerek Ankara’yı dünyanın tek basınsız başkenti durumuna düşürmüş ,böylece dünyanın merkezi alanında emperyalizmin güdümü altında yeni bir yapılanma dönemi başlatılırken , Ankara’nın başkent olmaktan çıkartılmasında ilk adım Rüzgarlı Sokak basınının ortadan kaldırılması olmuştur . Dünyanın en küçük ülkelerinde bile ,başkentlerde devlet merkezinin sesini dile getiren ve bu merkezin doğrultusunda kamuoyu oluşturan gazeteler ve yayın organları çıkarken ,Ankara’da başkent basınının tasfiye edilmesi planlı ve programlı bir biçimde gerçekleştirilmiştir . Devletin ilgili birimleri tasfiye edilirken , bu konularla ilgili toplum kesimleri de pasiefize edilerek, Ankara dünyanın tek basını olmayan başkenti olma durumuna zorla düşürülmüştür. Bu durumu, Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyetini tasfiye planlarının bir parçası olarak görmek mümkündür . Konu detaylarıyla incelendiği zaman, belirli bir süreç içerisinde son derece planlı adımlarla böylesine bir sonuç yaratıldığı görülmektedir. Böylesine bir olumsuz durumun ortaya çıkmasında mesleğine ihanet eden gazetecilerle beraber müteşebbis ruhundan yoksun besleme basın patronlarının da olumsuz katkılarının bulunduğunu belirtmek gerekmektedir . Küreselleşme döneminin başlamasıyla beraber , Hıristiyan Avrupa kendine bağımlı bir merkezi alanı ,başkenti Konstantinapolis olan bir federasyon ile kurmak isterken Ankara’yı karşısına almakta , Yahudiler ise iki bin yıl sonra döndükleri Orta Doğu’da bir büyük İsrail federasyonu kurabilmek üzere Kudüs’ü bölgenin merkezi konumuna getirirlerken gene başkent Ankara’yı dev redışı bırakmağa uğraşmaktadırlar .Yeni dönemin emperyal kavgaları içinde bölgenin merkezi olmağa soyunun Kudüs ve İstanbul arasında Ankara sıkışıp kalmış ve bir başkent basınından yoksun bırakıldığı içinde sesini çıkartamaz bir olumsuz noktaya sürüklenmiştir . İstanbul’da konumlanmış olan yeni Bizans basını batı merkezlerinden yönlendirirken Türk ulusunun ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin ulusal çıkarlarına aykırı bir yayın çizgisine düşürülmüştür . Büyük İsrail’i destekleyen siyonist lobiler ise , dünya sermayesi ile yabancı basın organlarını ele geçirdikleri için bu doğrultudaki yayınlarla kendi doğrultularında bir kamuoyu oluşturmuşlar ve basını olmayan Ankara böylesine bir çekişme'nin ortasında kaldığı aşamada kendisini savunamaz bir durumda sürüklenip gitmiştir .

            Ankara üzerinde dış baskıların giderek arttığı bir aşamada , Ankaraı’daki gazeteler teker teker kapatılırken , bu kentte kurulmuş olan televizyon istasyonları da İstanbul’a taşınmıştır . Atlantik emperyalyizmi ve siyonizm kesin olarak Ankara merkezli bir yayın organına izin vermemiştir . Varolan bağımsız yayın organları çökertilirken ya da teker teker dinci ya da işbirlikçi sermaye tarafından satınalınırken , televizyon kanalları da İstanbul’a taşınarak , yeni Bizans merkezi üzerinden yayına yönlendirilmişlerdir . Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti , İstanbul üzerinden yeni Bizans ve İsrail üzerinden Büyük İsrail projeleri arasına sıkışıp kalırken ,kendini savunamaz bir duruma düşürülmüştür . Türk halkının ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin en çok kendini savunması gerektiği bir aşamada ,başkent ankara basınsız bırakılmıştır . Türk devleti böylesine bir emperyalist oyunu bozamazsa yıkılıp gitmekten kurtulamıyacaktır . Bu nedenle ,Ankara’nın başkent olarak kalabilmesi için ilk yapılacak iş Ankara basınının yeniden kurmaktır . Atatürk’ün gazetesi olan ULUS’u yeniden çıkarmak bu doğrultuda atılacak ilk adımdır .

            Ne var ki , böylesine bir büyük beklenti haftalık bir gazete ile karşılanamaz . Atatürk’ün gazetesinin kesinlikle Ankara’da yeniden günlük olarak çıkartılması ve geleneksel Atatürkçü çizgisindeki bir yayın organı olarak bütün Türkiye7ye düzenli olarak dağıtılması gerekmektedir . İkinci adım olarak ,halen Ankara’da resmi ilan gazetesi olarak çıkartılmakta olan yirmi civarındaki günlük yayın organının ciddi basın organları görünümüne kavuşturulması gerekmektedir . Resmi ilan gazeteciliği ile Ankara basını bir yere gidememiştir . İstanbul’daki yabancı sermaye güdümündeki Bizans basını ile rekabet edebilecek bir ulusal basının acilen başkent Ankara’da yaratılması zorunlu görünmektedir . Ankara ulus devletin başkenti olduğu gibi ,küresel emperyalizme direnecek bir ulusal basın yapılanmasının da ana merkezi olmak zorundadır .

Ankara’yı basınsız başkent durumundan kurtaracak bir ulusal basın hareketi Atatürk’ün gazetesi olan ULUS aracılığı ile başlatılmalıdır Haftalık ULUS ulusal basın hareketinin öncüsü olarak başkentin okur yazar ve aydın potansiyelini arkasına almalı ve diğer yayın organları ile bir ulusal basın platformu oluşturarak, Ankara’yı yeniden Türk basının merkezi konumuna getirmelidir. Kuvayı milliye günlerinde olduğu gibi Türkiye’nin nabzının yeniden başkentte atabilmesi için ,. Başkent basınının en az on ciddi gazete ile devreye girmesi ve Bizans basını ile eşit koşullarda rekabete kalkışması gerekmektedir. Milletin ortak sesi olacak ulusal basın milli devletimizin başkenti Ankara’da bir an önce yayına geçebilmelidir. Ulusal egemenliğin sürdürülebilmesi, bir ulusal basın yapılanmasının başkent Ankara’da acilen oluşumuna bağlıdır. Bu konuda bütün Ankara halkının başkent basını için seferber olmasından başka çare yoktur.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.